18 Temmuz 2012 Çarşamba

Bir Kahramanın Eşinden Vefakar Milletine Mektup !!!

Vefakar millet !

Evet ne vefakar ama! Vatan hainlerinin yatlarda gezmesine sesi çıkmayan, vatanı için çarpışmış evlatlarına hain denmesine aldırmayan, ordusunun yok edilmesini sessiz bir korkaklıkla seyreden vefakar millet.

Bu millete "Türk Milleti" diyemiyorum, çünkü Türklükle alakası kalmamış bir insan güruhu olabilir ancak bunlar. Belki başbakanın "Türkiyelilik" tezini de doğrular bir durum içeriyor, içerisinde bulundukları bu ceset vari vurdum duymaz hal

Bugün twitter'da bir kendini bilmez sözde bir aydın şöyle diyordu "Havadan nem kapan Laikler !"

İşte balyoz sanığı bir kahramanın eşinin sitem dolu satırları aynen yayımlıyorum.

Okuyun bakalım havadan nem mi kapıyormuşuz...

*******************************************

Türk Halkına Açık Mektup

Ben bir Güneydoğu gazisi eşiyim. Kahramanım, Balyoz davasından tutuklu.
Yıllarca eşimin evimize tek parça dönmesi için, dünyaya getirdiğim iki çocuğumun babasız kalmaması için dua ettim. Eşim, altı ayda bir hafta gibi sürelerle evine gelebildi. Çocuklarımı yalnız büyüttüm. Sizler ve çocuklarınız rahat uyuyun diye biz hasretlik çektik, hep sabrettik. Yine de mutluyduk.
Sonra tutuklandı eşim. Yaklaşık iki senedir, yine ayrıyız.
Önce Saygıdeğer şehit ailelerine sözüm: Şehitlik mertebesine erişmiş sevdikleriniz için üzülmeyin! Ne mutlu onlara ki casus, darbeci, vatan haini damgası yemeden şehitlik mertebesine ulaştılar. Onlara minettarız, bizim için canlarını feda ettiler.
Gelelim Hasdal’a, Silivri’ye... Orada kimler yok ki! Kardak’a bayrak diken SAT komandosu, gurur duyduğumuz bir kahraman Fatih Çınar, eşini tutuklanmadan dört ay önce kaybetmişti. Sonra kendi hapse girdi, iki yetimine fedakâr annesi bakıyor…
Efsane Engin Alan Paşa, tutukluluk sürecinde çok sevdiği damadı Yılmaz’ı son kez göremeden kaybetti. Aynı süreçte annesini babasını kaybedenler, tutuklanmayı gururuna yediremeyip intihar eden onurlu deniz subayımız Ali Tatar...


Bu acılar ne için çekiliyor, bir türlü anlayamıyorum. Artık dua bile edemiyorum, çok üzgünüm, her şeye olan inancımı kaybettim. Kırgınım. Benim eşim bu halk için ölümü göze aldı, yaralandı, yetmedi.
Sayın Genelkurmay Başkanımız, sözüm sizedir. Bizimle birlikte şehitlere ağladınız. Acaba hapse atılıp kimsenin arkasında durmadığı subaylarınız için de ağladınız mı?
Tutukluluk sürecinde arkadaşlarımız ve ailelerimizden çok destek gördük. Küçük bir azınlık da arayıp sormadı. Onların bazıları, önümüz açıldı diye sevinenler. Bazıları da korkanlar. İşte meydan. Buyursunlar, artık onlara kaldı.
Ey halkım!
Sürekli askerler tutuklanıyor. Neler olup bittiğini hiç merak ettiniz mi? Sizin için ölümü göze alan insanlar, gönlünüzde taht kuramamış mıydı, Fenerbahçe kadar?
Sayın basın mensupları; TV’de açık oturumlara katılıp yargısız infaz yapan herkes! Dava yargı aşamasında. Unutmayın ki bu seminerde sanki siz de varmış gibi emin konuşup yargıyı etkilemek, kendini savunamayan insanlara suç atmak çok kolay.
Ey yargısız infaz yapan vicdansızlar! Katiller serbest kaldı işte, şimdi mutlu musunuz? Oysa benim eşim hep hayat kurtardı ve hapiste.


Sayın komutanlarımız Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt, Aytaç Yalman! Sizlere iyi tatiller diliyorum. Katiller salındı, kahramanlar tutuklu. Nasılsınız, içiniz rahat mı? Sahilde eşinizle birlikte yemektesinizdir umarım, bizler de hapishane yollarındayız...
Daha ne kadar eziyet çekersek insafa geleceksiniz?
Sayın Büyükanıt Paşamız, ‘Gaziler Günü’nde benden özür dilemiştiniz, eşim yaralandığında Silahlı Kuvvetler bizimle hiç ilgilenmedi diye...
“O zaman terörün acemisiydik”, demiştiniz. Ben de özrünüzü kabul etmiştim, ama artık etmeyeceğim... Sayın Hilmi Özkök, ailenizle esenlikler dilerim, her gece size hayır duaları ettiğimizi unutmayınız!
Sayın Aytaç Paşa; Malatya’da eşimle beraber çalışmıştınız. Hatırlamadınız mı, yoksa bir geçmiş olsun demekten mi korktunuz?
Sevgili Türk kadınları, sizler doğumda bile yanınızda bulunamayan bir kahramanın eşi oldunuz mu? Çocuklarınızı yalnız büyüttünüz mü?
Bütün özel günlerde ayrı kaldınız mı hayat arkadaşınızdan? Aylarca haber alamadan, bir evin hem erkeği, hem kadını oldunuz mu?


Ezbere bilmeme rağmen davaya ilişkin hiçbir şey anlatmıyorum. Mahkemelere gelin, davayı izleyin ve kendiniz karar verin.
Ve kardeşimden öte gördüğüm Sevgili Menekşe’nin şahsında, bizleri bu zor günlerimizde arayıp sormayan tüm silah arkadaşlarımız ve eşleri!
Sizlere söyleyecek söz bulamıyorum, sadece soruyorum: İçiniz rahat mı?
Abdullah Öcalan’ın yatlarda gezdiği söyleniyor. Bir vatan haini yatlarda gezdiriliyor ve benim eşim, bir vatan haini olmakla suçlanıyorsa, Öcalan ile aynı statüde ise artık eşim; ona da aynı ayrıcalıkları tanırlar mı acaba?
Ordusuz kalan milletlerin halini hepimiz biliriz.
Kalan sağlar bizimdir, demeyin. Sağlarda da şevk ve heyecan kaldığını düşünmüyorum. Saygılarımla...
NEFİSE ASLAN
‘G’ NOKTASI

******************************************************************

Ahde vefa milletimin karakteriydi bir zamanlar.

Bu millet şehidine saygı duyar yad ile anar, gazisine kol kanat gerer ortada bırakmazdı. Oysa şimdilerde millet vekilleri bile görüşmek istemiyor o kahramanlarla.

Hala uyuyun siz... Uyanmayın ...

Bir gün ABD emperyalizmi size de özgürlük getirdiğinde ödeyeceğiniz bedeli bile bile uyuyun...

Ve vatan kahramanlarını , kahraman ve vefakar konutanları ordumuzun harp gücünü ortadan kaldırmak pahasına eften püften suç bile olmayacak gerekçelerle gözaltına alıp akıl almaz filler yükleyerek atın zindanlara.


Bu millet Malta Adalarında Sürgünü de gördü , Bekirağa Bölüklerinde mezalimide... Ne yıldı, ne de millet ülküsünden vazgeçirilebildi.

Şimdi Silivri ile Hasdal İle yıldırmaya çalışanların Damat Feritten farkı ne? 


Ben size söyleyeyim o zaman hükümet İstanbul'daydı bu gün Ankara'da, o zaman Damat Ferit Paşanın tasmasını tutanlar İngilizdi bu gün Amerika. İşte tek fark budur...


Ama herkes bilmelidir ki "Türk Silahlı Kuvvetleri Mahkeme Salonlarına Sığmaz !"

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Bu Duyduğum Devrimin Ayak Sesleri Mi ?

Dün hayatım boyunca belkide en fazla heyecan duyduğum, uzun zamandır ilk defa umutlanabildiğim muhteşem bir gündü dostlar.

Peki neydi beni bu denli heyecanlandıran.

Son yıllarda gün geçmiyor ki milli kazanımlarımızı elimizden alan bir kanun hükmünde kararname çıkmasın, neredeyse gün geçmiyor ki ister ergenekon olsun ister balyoz, ister kimi bilmem ne bela bir soruşturma ile generallerimiz, subaylarımız, aydınlarımız yazarlarımız silivri yada hastal'a atılmasın, her gün birileri çıkıpda Atamıza dil uzatmasın.

Cumhuriyet heyecanı ve inancıyla yetişmiş bizler ülkemizi giderek bir karanlığa sürükleyen AKP 'nin ve suç ortaklarının sebep olduğu bunalımı her gün yaşamaktan ve hiç bir şey yapamamaktan giderek umutsuzluğa kapılmaya başladık.

Emperyalizmin bölgedeki taşeronu ve maşası olan Ak pak geçinen bir takım hainler ve yetmez ama evet diyecek kadar cehalet içerisindeki, çıkarlarına köle olmuş, kendilerini aydın sanan, Türk Milletinin kanını emmekten çekinmeyen sülükler şimdi de bu milleti başı belli ama sonu belirsiz bir savaşın içine çekmek için canla başla uğraşmaktalar.

Bir yandan ülkenin bölünmesi yolunda BDP ile flört etmekten çekinmeyen baş bakan...

Son çıkartılan adalet yasası ile PKK'lı KCK sanıklarının, ülkesini savunmuş bu uğurda kurban vermiş subaylarımızın - paşalarımızın tutuklu olarak yargılanırken salıverilmesi ve benzeri ardı arkası kesilmeyen olayların Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin lavedildiğini artık ayan beyan ortaya koyduğu bu günlerde biz Cumhuriyetçi, Atatürkçü ve Laik Türkler toplumun vurdum duymazlığı ve sessizliği karşısında karamsarlığa kapılmaktan başka ne yapabilirdik ki ?

Ama dün öyle insanlar ile tanıştım ki tüm umutsuzluğum, tüm kararsızlığım buhar olup kayboldu.

TGB Kısaltması ile tanıdığımız Türkiye Gençlik Birliği başkanı ve Ankara temsilcileri idi tanıştığım insanlar.

Kendilerinden öyle emin ve öyle kesin duruşları vardi ki; karşımda 1919'un kahramanları duruyor sandım bir an.

Bilgiliydiler, yalnızca bilgilimi ? Elbette hayır çok ama çok donanımlıydılar, sınırsız bir farkındalık içerisinde son on yılın muhesebesini yapmış, vatanın artık müdafa edilmesi noktasına gelindiğini, artık mücadelenin kaçınılmaz olduğunu ve kendilerinin bu mücadeleyi demokratik bir ortamda sürdüreceklerini, gerektiğinde ise vatan savunmasında fiilen yeralmaktan çekinmeyeceklerini dile getirmekten korkmuyorlardı.

Yüz binlerce genciz diyordu ve sizin gibi çalışmak zorunda olan aileleri bulunan ve mücadeleye fiilen katkıda bulunamayacak ama davaya gönül veren yüzbinler var. İçlerinde koministler, sağcılar, solcular, laikler, liberaller, islamcılar, milliciler, ulusalcılar var diyordu karşımda 26 yaşında bir genç.

İnanın uzun zamandır duyduğum en güzel sözlerdi bu sözler.

"Türk Devriminin temeli sağlam atılamamış demek ki" diyerek devam ediyor, "ama bu defa biz o temelin çivilerini öyle derine çakacağız ki bir daha asla kimsenin gücü sarsmaya yetemeyecek diye" ekliyordu hemen.

"Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu bu Cumhuriyeti gerekirse tekrar kuracak, Atatürk İlke ve İnkılaplarını ebedi kılacağız" diyerek tamamlıyordu sözlerini.

Sözünü bölmek yada kesmek bir yana nefes almaya bile korktum, susmasın; kalbimin açlığını çektiği o sözlerine devam etsin diye.

Karşımda devleşen ve Atanın gençliğe hitabında işaret ettiği o yılmaz, yıkılmaz iradeyi görmek heyecandan titrememe sebep oldu.

Oysa bizler gençerimize olan inancımızı çoktan yitirmiştik. Bu gençlik mi ? bizi kurtaracak diyorduk.

Daha dün CHP'nin duayenlerine gençler nerde, nerde çocuklarınız, yeğenleriniz, torunlarınız diye soruyordum.

Şimdi o gençlerden biri karşıma çıkmış 1919'un coşkusuyla Mustafa Kemalin Askerleriyiz diyordu...

"Bizler Türk Devriminin Yeni Devrimcileriyiz... Umutsuzluğa Kapılmayın Yarım Kalan Devrimimizi Bizler Tamamlayacağız" dergibiydiler.

Ve orada öyle bir şey gördüm ki tüm bu sözleri mühürlemek istercesine kendiliğinden oluverdi...

Lise 2. sınıf bir çocuk, annesi ile gelmiş TGB ye katılmak istediğini söylüyordu ! Tıpkı 26 yaşındaki ağabeyi gibi inanarak ve adanmışlıkla oradaydı.

Annesine sordum korkmuyormusunuz diye ? "Vatan elden giderse bu çocuklar ellerinde silah cephelerde olmak zorunda kalmayacak mı ?" der gibi baktı anlamlı ve derinden... Ama gözlerinde korkunun esamesi bile yoktu, genç "hayır !" dedi "Kormuyorum Atam Bana Birinci Vazifemin Türk İstiklalini Türk Cumhuriyetini İlelebet Muhafaza ve Müdafa Etmek Olduğunu Söylüyor" diyor ve başı dimdik yukarda, heyecanlı, biraz vakarlı ama kendinden emin ağabeylerinin söylediklerini can kulağıyla dinliyordu.     

Utandım o an. Ailemin başına bir şeyler gelmesin, oğlum babasız - karım kocasız kalmasın diye korkarak yazmaya bir yıldır ara verdiğimi hatırlayıp utandım.

Hemde çok utandım...Taş çatlasın 15 -16 yaşlarındaki bir çocuğun cesaretine sahip olamadığım için utandım. Utandım çünkü bilgim ve imkanım olduğu halde olup bitene bir yıldır sesimi çıkartmayıp sustum.

Bu gençler yüreğimden silinip giden o ateşi yeniden yaktılar sanki. 

Dün bir avuç genç sayesinde Yahya Kemalin akıncıları gibi "çocuklar kadar şendim".

Tek fark; kulaklarımdaki atların nal sesleri değil, yaklaşan Mustafa Kemal Devriminin ayak sesleriydi sanki.

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Al Sana Askeri Teknoloji. Ama Nerdee...

Tanıyanlar bilirler mesleğim elektronik, Argeciyim mesleki ağızla yani... Eh tabi işin arge olunca Tübitak, kosgeb durmadan aşındırdığın kapılar haline geliyor.

Dün de bir ağabeyimizin Arge şirketine ona tübitak dosyasında yardımcı olmak için gittik. Kendisi mesleğimizin duayenlerinden olup uydu tarnsponder'leri geliştirebilecek bilgiye deneyim ve teknolojiye sahip birisi.

Merhaba faslı bittikten sonra masanın sol tarafında atelyenin sonuna doğru kaya şeklinde kırmızı ışığıyla göz kırpıp duran bir prototip (Deneysel Amaçlı Üretilmiş Son Halini Almamış Ürün) ilişti, abi nedir bu hareket mi algılıyor dememle gülümsedi o dedi hareketli objeleri global koordinatlarda tespit edip kendi içlerinde birbiri ile haberleşerek merkez bilgisayara arazideki sızmala bildirmek üzere tasarladığım bir sistem demezmi !

Bir solukta kaya şeklindeki harikanın yanında bitiverdim tabi bizim mesleki meraklarımız meşhurdur, bir saatlik keyifli bir teknolojik sunum sonrası bende kendisine güneydoğu deneyimlerimi aktardım ve çekincelerimi boşa çıkarmasını keyifle izledim. Üstadımın ürünü eski bir kılıç artığından tam not almıştı.

Tabi hemen  "eee abi ordu nezaman kullanmaya başlıyor bu terörist jurnalcisini" diye takılarak sordum. Sordum çünkü icadı dağlıca baskını gibi sayısız baskını önleyecek, çatışma halinde topçunun ateşi sonrasında zarar görse dahi çok düşük bir maliyetle yenilenebilecek, en önemlisi Mehmedimin baskına uğramasını kesinlikle engelleyecek bir buluştu. Kısaca şehit sayısı azalacaktı bu buluşla.

Heyecandan ölecektim tabi tüm bu olaylar sırasında.

Fakat duyduklarım Türkiyenin klasik askeri teknoloji zırvalıklarından öteye geçemedi. Adnı vermek istemediğim bölgede görev yapan değerli tugay komutanlarımızdan birinin kendisini aradığını ve hocam ben  aydır bu aymazlarla uğraşmaktan yıldım nolur size ankaradan bana destek verin bu ürünleri burada kullanalım çocuklarımızın hayatını kurtaralım dediğini söyleyince bütün hayallerim ve umutlarım yıkıldı açıkçası.

Bizim mesleğin fenomenidir bu durum. Her birimiz en az bir kere bu tarz birşeyler üretir, koşa - koşa Genel Kurmayın kapısına dayanırız... Ama ne fayda Amerikan Bağımlılığı her defasında suratımızda patlar ve belkide çok düşük maliyetlerle aynı teknolojiyi geliştirip ortaya koymamıza rağmen aman çocuklar denir.

Üzüldüm tabi, çünkü bitmek bilmez gece nöbetlerini, elinde silah mermini sayıp şimdi gelirlerse şu kadar dakikada şu kadar mermi atmam lazım hesaplarını, tilki zıplasa işte geldiler paniğini unutmam mümkün değil...

Bu ve bu gibi teknolojiler ülkemizde de rahatıkla geliştirilebilmektedir ama geliştiren Aselsan yada Havelsan olmadığı sürece hakir görülmekte ve nedense ilgi gösterilmemektedir. Kıymetli birlik kumandanlarımız her zaman bu tarz teknolojileri edinmek için çırpınsalarda Genel Kurmayın ABD bağımlılığı bu gelişimin her zaman önüne çıkmaktadır.

Umarım gelecekte bu ve bu gibi yüzlerce proje gün ışığına çıkar ve ordumuzun ABD bağımlılığına bir son verilir.

Sanki III. Reich...SGK'nın Akıl Almaz Kararı...

Bir aydır bu konuda bir şeyler yazmak ve kimsenin duymadığı sessiz sedasız III. Reich 'ın uygulamlarını andıran bir düzenlemeden insanlarımızı haberdar etmek istiyordum.

Ancak bu gece kendimde o ruh halini bulabildim.

Bir ay kadar önce eşim bana dönüpte "Bugün televizyonda bir kadın; oğlum 3 ayda bir 200 bin lira'lık ilaç kullanmak zorunda, ben şimdi ne yapacağım. Çocuğum özürlü IQ seviyesi 50 çocuğumun, devlet IQ seviyesi 60'ın altında olana ilaç desteği vermeyecekmiş ben ne yapacağım, çocuğum bu ilaçları kullanamazsa IQ'su50 ninde altına düşecek ne yapacak bu yavrucak" diye feryad ediyordu dedi !

Nasıl yani ? diye sordum kulaklarıma inanamayarak...

Hemen koştum internetin başına Milliyetin 10 Haziran Tarihli yazını okuduğumda ise yıkıldım. Haberi aynen veriyorum.

"İzmir’in Bornova İlçesi’nde yaşaya Zeynep- Tamer Beceren çiftinin tek çocuğu olan 12 yaşındaki Yarkın Beceren MPS hastası. Vücudunda yağ ve şekeri parçalayan enzim olmadığı için iç organları büyüyen Yarkın, yürüyemiyor, konuşamıyor. Yurt dışında üretilen ’elaprase’ adlı ilaç, vücuttaki bu enzimi sağlıyor. Hastalığı iyileştirmiyor, sadece organların büyümesini durduruyor. 3.5 yıldır Yarkın, üç aylık dozu 200 bin lira olan ilacı bedeli SGK tarafından ödenmek üzere bu ilacı alıyor. Ancak SGK, IQ seviyesi 60’ın altında olan çocukların ilaç paralarını kesti."
 
Zavallı anne bu bir cinayettir diyordu.
 
Haklıydı da, buna resmen cinayet denir.
 
Siz tutacaksınız tecavüz sonucu oluşan ceninin sonlandırılmasına müsade etmeyip "biz bu çocuklara devlet olarak bakarız" diyeceksiniz sonra yaşayan nefes alan ve duyguları olan insanlarımıza yaşamayın ölün gidin diyeceksiniz.
 
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyor insan ama ne fayda, e nede olsa şeriatın kestiği parmak acımaz lafından başka ne duyabilirsinizki bu sözde ak pak ahalinin ağzından.
 
Nede olsa satacak birşey kalmadı e o halde gereksiz harcamalardan kurtulmaları lazım ki ekonomi sözde "Back On Track" modundan uzaklaşıyor görünmesin.
 
Derken aklıma Adolf almanyasının ilk icraatları geldi  !
 
III. Reich iktidara gelir gelmez IQ'su düşük almanları sözde ötenazi hakkı adı altında tabiri caiz ise itlaf etmemişmiydi ? İtlaf kelimesini kullandım ama bu kıyıma başka bir kelime bulamıyorum o zavallı insanlara köpeği kadar değer vermiyordu Adolf Bey.
 
E bizim Adolf'lerde  islamın gereği olması nedeniyle ötenazi gibi şık kelimeleri kullanamayacaklarından ilacını kesip kökten halledecekler anlaşılan onlara göre yaşaması gereksiz vatandaşlarımızı.
 
Ya haydi biraz ağırdan alayım belki hükümetin olaydan haberi yoktur derken CHP'li milletvekili sayın Türelinin bir soru önergesi ile olayı meclise taşıdığını öğrendim. Yani haberimiz yoktu safhasıda böylece atlanmış olduğuna göre meşhur Ak Pak zihniyetin ateşli sahipleri  Adolf zihniyetiyle eş bir zihniyet doğrultusunda hareket etmiş olmuyormu sizce ?
 
Eğer aynı çizgide giderlerse; sonraki aşamada eş cinselleri, farklı renkte olanları en sonda da (kürtlerle flört halinde olduklarını hesaba katarsak) geriye kalan biz Türkleri kurtulunması gerekenler listesinde görürseniz bir gün sakın şaşırmayın.
 
Dilimden düşmeyen bir cümleyle bitirmek istiyorum yazarken bile elimi titreten bu elim olayı. Bu ülkenin %50 si inatla gözlerini kulaklarını tıkayıp, kayıtsız şartsız evet demeye devam ettikçe, bir de  yetmez ama evet diye yırtınan liboşlarımızın "görmem, duymam ama mutlaka ileri demokrasidir" diyen sıfatları ile bizler bu muameleyi hak ediyoruz.
 
Şöyle demiş ünlü bir düşünür "Toplumlar layık oldukları biçimde yaşarlar !" Demek ki biz bu Ak Babaları hak ediyoruz.
 
 
 

13 Temmuz 2012 Cuma

II. Cumhuriyet Devrimi !

Son bir kaç yıldır AKP kitleleri yönlendirmek için ilginç bir taktik izlemeye başladı...

Önce bir bakan yada millet vekili yandaş medyanın karşısına çıkıp ortalığa "Aslında şu konuda şöyle birşey yapmayı planlıyoruz hatta bu konuda meclise önerge sunmaya hazırlanıyoruz" diyor.

Arkasından kendini akil adam yada madam sayan ve aydın geçinen bir alay sergüzeşt o program senin bu program benim ilgili konuda çılgınlar gibi tartışıp didişmeye başlıyor, benim değerli ne halt edeceğini şaşırmış zaten olan bitenden hiç bir şey anlayamayan cahil halkım bu rüzgara kapılıp meclislerde aynı konu üzerine vatan kurtarmaya dalıp asıl özneden bir güzeeel usaklaşıyor tabi bu arada.

Artık kimi zaman fikrin taraftarlarının sesi daha çok çıkıyor, kimi zamanda karşıtlarının.

Ama sonuçta AKP neredeyse bedavaya yakın bir bedelle (Katrilyonları götürdükeri için bunun bedeli devede kuak kalır)Türkiyenin geneli üzerinde hem bir dezenformasyon, hem de muhteşem bir araştırma yürütüp tepkilere bakıyor.

Olurda biz laik kesimin yada toplumun büyük bir çoğunluğunun sesi fikirlerinin aksi yönde ve gür çıkarsa bir anda gündem değiştirilip konu hemen unutturuluyor. Yok kendi fikirleri doğrultusunda bir kıpırdanma varsa ve hayırcıları sinidrebileceklerine inandılarsa hooop bir meclis komisyonu, iki tartışma - bir cebelleşme konu görüşülüp bir torba kanunun içinde yasalaştırılıveriyor.

İnsanın içinden pes demek geliyor.

Adamlar resmen siyaset nasıl yapılır dersi veriyorlar cümle aleme.  Eski siyaset duayenleri hayatta olsalar dillerini ısırırlardı. Rahmetli Celal Bayar bile ağzı açık baka kalırdı herhalde bu olanlar karşısında.

Tabiki tüm bunlar son 10 yıldır ülke üzerinde oynanan oyunun hedefine ulaşması için sırayla atılan adımlar. Ki artık bu durum daha net görünüyor bugünlerde...

Birilileri Saman altından su yürüterek diktatörlüğünü pekiştiriyor, bildiğiniz devrim yapıyor.

Bir bakmışsınız kürtaj meslesi, bir anda sezeryan furyası sonrasında kıdem tazminatı ve sosoyal güvenlik değişikliği bakalım bunlların ardından daha neler gelecek dedirtiyor insana. Sürekli bir tetiktelik hasıl oldu ülkenin bir kesiminin üzerinde.

Oldu çünkü Atatürk Devrimlerinin Nihayete erdiğinden ve II. Cumhuriyet döneminden bahseder oldu akpak olduğunu idda eden bir kesim insanlar. Hoş buna artık bahis denemez fiili bir durum var ortada.

Adamlar devrimi tepinsekte, yırtınsakta kansız bir biçimde (şimdilik) ve gözümüzün içine sırıta sırıta gerçekleştirdiler.

Şimdi ufukta görünen sonuç nedir derseniz,Seneler önce gazetlerde gördüğüm bir pankart gözümün önünden hiç gitmiyor son iki yıldır, sanrım ufukta görünen tabloyuda en iyi o pankart anlatıyor;

Şöyle Yazıyordu "Padişahım Çok Yaşa !!!"

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Bazı Eşeklere Feryadımdır, Eşşek ve Baldıran Yunan İşgalinde !!!

Not : Yayınlamayı unutuğumu farkedip yeni yayınlamak zorunda kaldığım bir yazım.

Yanlış okumadınız vatan perver milletim. Vatan Toprağı İşgal halinde !

Bugün ART televizyonunu seyrederken DP sözcüsünün açıklamalarını duyduğumda kulaklarıma inanamadım...

Adam Ege de Anadolu topraklarına 3 mil mesafede bulunan Eşek ve Bulamaç adalarının  resmen ve fiilen yunan işgalinde olduğunu, buda yetmez miş gibi, Bulamaç adasında bir tabur mevcudu asker bulundurduğunu, kendisinin bu adalara bizzat bir dostunun yatı ile gittiğini 150 hane kurulmuş olan adada yunan sahil güvenliğinin karakolunun Yunanlı yerleşimcilerin yaşamakta olduklarını, birde kilise bulunduğunu ve kendisinin pasaport kontrolüne tabi tutularak 20 dakika sonra adadan ayrılmak zorunda kaldığını söylediğinde yaşadığım şoku sizlere anlatamam.

İnanmadım başta ama adam fotograflarla bunu kanıtlamaktaydı ! Alenen vatan toprağının işgal altında olduğunu kanıtlarıyla sunulduğunu görünce inanmak zorunda kaldığım bu olay açıkçası beni derinden yaraladı

Eh mecburen konuyu araştırmaya başladım Hürriyet Planette 20 Mayıs 2011 tarihli haberinde
Dış işleri bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun Bulamaç ve Eşek Adası hakkında 2009 Haziran’ında dönemin ABD Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’e “Bu kayalıkların Kardak gibi aidiyeti şüphelidir" dediğini,  İç işleri bakanımızın bu adalar yunanistana aittir dediğini ise bugün öğrendim.

O dakikadan beri Dışişleri, Genel Kurmay Başkanlığı , CHP , MHP, AKP kime ulaşabilirsem veryansın ediyorum. 

Ama bu millete ne olduysa kimse umursamıyor bu durumu sanki

Baş Bakandan Yine Yeniden İnciler !!!

Baş Bakanımız RTE gene dökmüş incilerini.

Bu aralar kadınlarımızın bacak arası pek bir revaçta takıntı kendisinde. Şimdi de kürtajla bozup, sezeryana takılmış. E normal tüm dünyada muhafazakar kesimin takıntısıdır bu konu. Anormal olan durup dururken çıkması bu polemiğin...

Biraz tanıdıysak kendisini kesin bunun arakasına sakladığı daha önemli bir şeyler vardır. Millet vay kürtaj, amanın sezeryan derken, bir sabah; şamdan el sallarsa bizim mehmetler şaşırmamak lazım.

Malum propaganda devi oldu akp.

Göbels'i bile kıskançlıktan çatır çatır çatlatacak taktikler geliştiriyorlar bu aralar.

Hitler bile hasetinden çatlıyor yattığı yerde ...

Hoş kendisi ilklerin adamıdır RTE'nin...

Alıntıdır aşağıdaki inciler ama; illede AKP inadına RTE diyenlerin gözüne sokulur itina ile...
Hoş nerde sizde bunları görecek o pırıltı ????

Neyse Ak olduğunu idda eden karanlığa ithafımdır.

1- ilk defa bir başbakan " tezkere geçmezse memura maaş ödeyemeyiz " dedi

2- ilk defa ekonomi büyürken işsizlik arttı.

3- ilk defa cari açık verilirken döviz kuru arttı.

4- ilk defa bir başbakan zam isteyen memura " imf' yi ikna edin " dedi.

5- ilk kez ithalat 100 milyar doları aştı.

6- ilk kez cari a çığın üstünde borçlanma yapıldı

7- ilk kez yunan kilise bankası türkiye' de banka satın aldı.

8- ilk defa domuz, kesimlik hayvanlar arasına alındı

9- ilk defa düşük faizli dış borç, yüksek faizli iç borç ile ödendi.

10- ilk defa bir başbakan ve dışişleri bakanı, islâmiyeti yok etmeye yemin eden bir papa' nın heykeli önünde fotoğraf çektirdi.

11- ilk defa bir başbakan " toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya " dedi.

12- ilk defa bir cami kiliseye çevrildi.

13- ilk defa kilise ve havralar imar planında yer aldı.

14- ilk defa bir başbakan yahudi düşünce kuruluşundan " üstün cesaret ödülü " aldı.

15- ilk defa türk askerinin başına abd güçlerince çuval geçirildi.

16- ilk defa bir başbakan " bir dönem dini kullandık " dedi.

17- ilk defa petrol kanunu ile yabancılara 50 yıllık imtiyaz verildi.

18- ilk defa yabancı rantiyecilere vergi muafiyeti tanındı.

19- ilk defa iletişim sektörünün tamamı yabancıların eline geçti.

20- ilk defa tezkere ret edilmesine rağmen dış işleri bakanlığı genelgesi ile silahlar türkiye üzerinden geçti.

21- ilk defa bir başbakan islâm dünyasının sınırlarını değiştirecek bop' un eş başkanı oldu.

22- ilk defa bir başbakan müslüman topraklarını işgal eden abd askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ettiğini açıkladı.

23- ilk kez israilli bir işadamına çok gizli bir şekilde 800 milyon dolar kaynak aktarıldı.

24- ilk defa bir başbakan yapılan ihalede önce uçak istedi ama sonra mercedes' e razı oldu.

25- ilk defa fındık üreticileri en büyük mitingi yaptı.

26- ilk defa bir başbakan türkiye' yi pazarladığını açıkça itiraf etti.

27- ilk defa tarımsal üretimde dış ticaret açığı ortaya çıktı.

28- ilk defa bir başbakan çiftçilere " gözünü to p rak doyursun " dedi.

29- ilk defa kap kaç diye bir sektör ortaya çıktı.

30- ilk defa bir başbakan en fazla yurt dışı gezisi yaptı.

31- ilk defa bir başbakan " borç yiğidin kamçısıdır " diyerek borçlanmayı bir başarı olarak gösterdi.

32- ilk defa enflasyon % 10 artarken pancar fiyatları 99 kuruştan 88 kuruşa indi.

33- ilk defa çiftçi ve emekliden vergi alınması sözü verildi.

34- ilk defa bir başbakan danışmanı amerikalılara başbakan için " bu adamı kullanın, onu rogara süpürmeyin " dedi.

35- ilk defa gsmh artarken kdv tahsilâtı yerinde saydı.

36- ilk defa bir başbakan tmsf katkısıyla bu kadar çok tv ve gazete yönlendirdi.
37- ilk defa türkiye cumhuriyeti' nin cumhurbaşkanı misafir olarak gelen bir kralın ayağına gitti. hem de 10 kasım günü.

38- ilk defa bir başbakan çiftçiye " ananıda al git " dedi...

39- ilk defa bir başbakan şehid ziyarettinde " askerlik yan gelip yatma yeri değildir " dedi

40- ilk defa bir başbakan 300 metrelik gemiye gemicik dedi.

41- ilk defa bir başbakan ..... gazetelerini okumayın televizyonlarını açmayın dedi.

42- ilk defa bir başbakan atatürkçü düşünen insanları dinsizlikle suçladı.

43- ilk defa bir başbakan için cumhuriyet mitingleri yapıldı.

44- ilk defa bir halk kendi lÂikliğinden ve özgürlüğünden korktu...