30 Mayıs 2009 Cumartesi

Vatan ve Misak-ı Milliye

Vatan ne demektir ?

Türkçe sözlüğe bakarsak vatan : yurt.bir kimsenin doğup büyüdüğü yer, memleket, ya da
bir şeyin çok yetiştiği, çok bulunduğu yer. Olarak açıklanıyor.

Ya Türk Vatanı Olan Türkiyemiz ?

Türklerin çokça bulunduğu bir yer mi acaba ?

Aslını isterseniz, bugünlerde bazı kimseler, hele hele de kendini aydın zanneden bazı gafiller, Türk vatanı olan Türkiye'yi işte tam da böyle tanımlamayı uygun görmekteler. Her ne kadar bunu henüz açıkça söylemeye cesaret edemeseler de, artık imalarını fark etmemek biraz vatanına bağlı bir insan için pek mümkün olmamakta.

Kimi okuyucuların "yok canım daha neler, komplo teorileri bunlar" dediğini duyar gibiyim. Ama müsade edin gözlemlediklerimi sizlerle paylaşayım.

Son 10 yıldır, düzenli bir biçimde, Türklükten Türkiyeliliğe doğru bir yönlendirme kampanyasının hedefi haline geldik.

O kadar ki Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile Milli Şef sıfatına haiz olan Reis - i Cumhurumuz (Özellikle eski tabirleri kullandım ki gerçek anlamları hatırlansın), millet perverliği (Milliyetçilik demeye artık dilim varmıyor bu teriminde cılkını çıkarttılar), Faşizanlık, gereksiz Yaygaracılık olarak tanımlayarak, Türk üst kimliği altında azınlıklarında kimliklerini tanımak gerektiği konusunda yoğun bir enformasyona tabi tutmaktalar biz Türkleri.

Bu durum okadar ayyuka varmış durumdaki gazete ve televizyon yayınlarında yer alan Kuvvay-ı Milliye ruhunu körükleyecek her yayın birşekilde geç saatlere atılmakta yada sessiz sedasız tamamen yayından kaldırılmaya çalışılarak bu milletin evlatlarının gözünden saklanmaya çalışılmakta.

Hatırlayın ! Kim sattı Türkiyenin harp halinde elinde tutması kesinlikle zorunlu olan Türk Telekomu Araplara, kim sattı Limanlarımızı Yunanlılar ve İngilizlere, kim çok yakında Makine Kimya Endüstrisini, (Ki ordumuzun tek bağımsız silah üreticisidir) kimbilir kime? satmak için hazırlık yapmakta ? ya da son günlerde Israrla hududumuzu mayından temizlemek adına, israillilere pazarlamış yada pazarlamaya çalışılmakta ve bunun karşısında sen ne yapıyorsun orası vatan diyenlere, siz "Faşizansınız" diyecek kadarda öz güven ve cesarete kapılmakta ?

Bu söylediklerimin yanlış yada yalan olduğunu düşünen kimseler lütfen haber arşivlerini biraz karıştırsın.

Sizi bilmem sayın okuyucularım ama ben artık birilerinin bandırma vapuruyla samsuna geçmesinin zamanının geldiğini ciddi ciddi düşünür oldum.

Özellikle son bir haftada kendine "Kürt" diyen yozlaşmış Türklerin, (Ki bence bunu diyen insan ihanet içerisindedir.) Şerefsiz Abdullah Öcalanın daha iyi koşullarda bulunmasını talep etmeleri ve devletin zirvesininde bunu olumlu karşılıyor hatta bu konuda iyileştirme yapmaya hazırlanıyor olması beni Milli mücadelenin farklı bir biçim de olsa da, yeniden başlaması gerektiğine ikna etmeye yetti.

1994 yılında şırnak ballı taburunda görev yaptığım sıralarda mücadele; isyana kalkışmış bir avuç hainin imhasına ve bölgede yeniden düzenin ve barışın sağlanmasına yönelik bir temelde yaklaşık 20 yıldır devam etmekteydi.

Oysa bugün bizleri yönetenler öylesine gaflet, hatta hatta delalet uykusuna gömülmüş ki 40.000 asker ve sivil insanımızın (Ki Bu rakam Çok daha Fazla Olmalı)katili olan birine nasıl rahatlık sağlarız noktasına gelmiş - getirilmiş durumdadırlar.

Dağda elinde silah askerimizi, insanımızı katleden teröriste "E oda insan, onları kazanmalıyız" diyerek af önermeye hazırlanmakta !

Ne için peki ? Durun ben size söyleyeyim AKP bir sonraki seçimlerde iktidar koltuğunun fena halde sallandığını gördü ve kürt kozuyla yeniden iktidar olarak kalma peşinde.

İşte Vatan bu durumda şu anda, bir tarafta Türklük Faşizmdir diyenler, diğer yanda biz fererasyon istiyoruz diye nara atanlar, beride aydın geçinen karanlık uşakları geride dünyanın kabadayısı ABD ve AB !!!

Gelde Olma Şimdi Bu vatanın Uğruna Feda !

Oysa Mithat Cemal Kuntay nede güzel tanımlamış Vatan olgusunu dizelerinde ;

Bayrakları Bayrak Yapan Üstündeki Kandır !
Toprak, Eğer Uğrunda Ölen Varsa Vatandır !

Ve bugün önce sevinçle okudum internhette Hürriyet Gazetesinin online haberini ancak ne olduysa birden bire ana sayfadaki haber linki aniden kaldırıldı ve haberin sayfasında bulunan fotograflar birden bire ortadan kayboldu. Oysaki yunan mezalimini tüm çıplaklığıyla ortaya koyan işgal yıllarını kare kare belgeleyen, Kurtuluş Savaşını Destanlaştıran isimlerin 200 adet ı fotografını barındıran bu haber karartıldı.

İşte sizlere anlatmak istediğim şeyin vücuda gelmiş şekli ne acı bir milletin kimliğini kaybetmesi için her güç çabalarken o milletin evlatlarının bunun karşısında seyirci kalması.

Uyan Ey Türk Milleti ! Sen Ki Yedi Cihana Yayılmış , Senki Dünyayı Koynunda Boğmuş, Senki Millet Olmayı En fazla Hak Etmiş Tek Milletsin.

Yapma Yazıktır Bu Cennet Vatana ! Uyan ve Özüne Dön Türklüğünü Unutma, Atanın Senin İçin Yaptılarını Hatırla Ve Evlatların İçin Bu Emaneti Aldığın Gibi Onlara Teslim Et.

31 Ocak 2009 Cumartesi

Sabır Erdemdir !

Başbakanımız, dün nefsine ve öfkesine yenik düştü !

Evet, kimse kusuruma bakmasın, ancak dün akşam Şimon Perez'e patlayan sayın Erdoğan,22 Ekim 2007 de Dağlıca ve 7 Eki 2008 de Aktütün karakolu baskınları sonrasında neden ?

Ordumuzun saldırganları takip etmesine engel olan George Bush'a aynı tepkiyi vermedi ?

Hadi vermedi, neden tüm bir millet, evlatları için meydanlarda isyan ederken, Bush izin vermediği için harekatı kararını meclisten 08 Ekim 2008 Amerika seyahati sonrasında ancak geçirebildi ? Neden yine bu meşru müdafa hakkımız olan; takip ve düşman unsurların imhasını amaçlayan bu operasyon tam da amaçlarına ulaşılmak üzereyken apar topar sona erdirildi ?

Kasımpaşalı liderimiz nedense, milleti söz konusu olduğunda inanılmaz sabırlı ve sebatlı, ancak söz konusu islam dünyası olunca ise kendini kaybetmeye fena halde meyilli !

Yanlış anlaşılmasın, benim de Gazze de yaşananlardan ötürü gözlerim yaşardı, ve ekran karşısında lanetler okudum İsrail ordusunun pervasızca katliamına.

Ama iş uluslararası bir platformda Şimon Perez'e ve onun nezdinde İsrai'e kafa tutmak olunca, akla hemen şu soru geliyor; be adam neden milletini, Amerika Senatosundan geçmek üzere olan sözde ermeni soykırım yasasını engelleyebilecek tek destekten mahrum bıraktın, bu çıkıştan sonra, terörist örgüt listesinde bulunan hamasla masaya oturmalısınız derken, sana da "sende pkk ile masaya otur" denebileceğini hiç mi düşünemedin ? ve böyle bir çıkışı yapıp efelik yapmaktansa, neden İsrailin silah alım ihalelerine girişini engelleyerek en büyük darbeyi vurmuyorsun ? (üstelik mühendislerimiz nato standartlarının üstünde insansız keşif uçaklarını tasarlayıp üretirken)

Neden, bölgenin en üstün askeri gücüne sahip Türk Silahlı Kuvvetlerini yanına alıpta, bölge ülkeleriyle askeri destek anlaşmaları yapıp İsrail'in çevresine eğitimli, Türk sanayicilerinin teçhiz ettiği ve kontrolünü elimizde tuttuğumuz güçlü devletler oluşturmuyorsun ?

Tabi biz büyük bir devletiz ! Üstelik bizim hükümetimiz de, bu büyük devlet olma gücünü kasımpaşa dan aldığı için, dün gördüğümüz ve tamamen iç politikaya yönelik olduğu her halinden belli olan bir olay yaşandı.

Bir önceki yazımda Şeyh Edebalı 'nın Osman Han'a verdiği öğütleri sayın başbakanımıza hatırlatmaktan kendimi alamayacağım ;

“Ey Oğul!

Beysin!

Bundan sonra öfke bize; uysallık sana...
Güceniklik bize; gönül almak sana..
Suçlamak bize; katlanmak sana..
Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana..
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana..
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana...
Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.."

Tabi anlayana ...

Osman Bey'e Edebalı'dan Nasihat

Büyük Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Bey, beylik mazbatasını kayın pederi Şeyh Edebalı'dan şu nasihatlar eşliğinde almıştı.

Şeh Edebalının öğütlerini dinlemiş olan bey, bir han olmayı ve yedi cihana hakim bir devlet kurmayı başarmıştı.

Peki ya bugün, bizlere beylik etmesi gerekenler üstelikde o mirasın temsilcisi olduklarını idda ederken neden büyük din adamı ve din alimi olan bu insanın şu öğüt ve tavsiyelerini bir türlü hatırlamak istemezler ?

“Ey Oğul!

Beysin!
Bundan sonra öfke bize; uysallık sana...
Güceniklik bize; gönül almak sana..
Suçlamak bize; katlanmak sana..
Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana..
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana..
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana...
Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana..
Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..

Ey Oğul!

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun.
Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin.
Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin.
Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla
bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.

Oğul!

Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah
rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima
sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir.
Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı
ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy
varlığını.

Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam
ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş
gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır.

Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir.

Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.
Açık sözlü ol!
Her sözü üstüne alma!
Gördün, söyleme; bildin deme!
Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...
Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını
kaybedene acı!
Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.

En büyük zafer nefsini tanımaktır.
Düşman, insanın kendisidir.
Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.

Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir.
Ülke sadece idare edene aittir.
Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur.
Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler.
Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.)

İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdama yınca uyuşur.
Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez.
Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..
Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar.
Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur.
Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır.
Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı...
Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli.

Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam.
Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir.
Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır.
Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir.
Bey memleketten öte değildir.
Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz.

Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok.
Çünkü, zaman yok, süre az!..
Yalnızlık korkanadır.
Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz.
Yalnız başına kalsa da!
Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin.
Sevgi davanın esası olmalıdır.
Sevmek ise, sessizliktedir.
Bağırarak sevilmez.
Görünerek de sevilmez!..
Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.

Osman!

Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.
Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...”